Orta Asya’yı unuttuk, Soydaşlar Kıbrıs’ı tanıdı

Ülkemizde gündem öyle hareketli, öyle hızlı değişiyor ki, insan emekli de olsa sıkılmaya fırsat bulamıyor. Emekliliğin ilk yıllarında elimizde kadeh/bardak, önümüzde kuruyemiş ile gündemi takip ederken, şimdi en fazla yol kenarı banka oturup termosta çay ve çekirdek çitleyerek takip edebiliyoruz. Ama olsun, sıkılmıyoruz…

İçeride ekonomi, enflasyon derken yoğun bir şekilde demokrasi, adalet tartışmaya başladık. Gözaltılar, tutuklamalar, halkın adalet talebiyle sokaklara çıkışı, artık zamanı deyip erken seçim çağrısı gündeme oturdu.

Dış politikada ise “Trump Erdoğan’ı seviyor”, “Suriye bizimdir bizim kalacak” falan derken, Orta Asya devletlerinin Kıbrıs’a büyükelçilik açması sarsıntıya yol açtı. Ama sadece biz sarsıldık, iktidarın enerjisi anca içeriye ve Suriye’ye yetmekte galiba, ses yok. Dışişleri çıt çıkarmıyor, bu sarsıntının yol açtığı yıkım ve hasarlara karşı AFAD devreye girer mi dedik, oradan da ses yok.

İktidar güdümlü medya dışında kalan sınırlı sayıdaki mecrada konuyla ilgili bir makale, haber, değerlendirme yer aldı. Çünkü, gazeteciler bunu “gerçekten beklenmedik bir gelişme” olarak karşıladı. Peki ama gerçekten öyle mi?

Önce olayın yalın gerçeğini, özetini verelim.

Avrupa Birliği (AB), gelişme, genişleme, iş birliği arayışları çerçevesinde, Orta Asya devletleri ile Nisan ayı başında Özbekistan’da, 1. Avrupa Birliği Orta Asya Devletleri zirvesini gerçekleştirdi. Toplantının sonuç bildirgesinde, “AB ile Orta Asya arasındaki ilişkileri stratejik bir ortaklığa yükseltmeye karar verdik” denilirken, ortak güvenlik zorluklarını ele almak, enerji geçişini hızlandırmak, bölgesel ve bölgeler arası ticareti geliştirmek, kritik ham maddeler konusunda iş birliğinin artırılması özellikle vurgulanıyor.

Trans-Hazar Ulaşım Koridoru ile Orta Koridor (Çin Kuşak/Yol Projeleri) boyunca kritik altyapı projeleri desteklenerek karşılıklı pazar erişimini ve uzun vadeli iş birliğini sağlamanın kabul edildiği bildiride, projelerin başarılı bir şekilde uygulanmasının ön koşulunun Güney Kafkasya’da barış ve istikrar olduğu vurgusu yapılıyordu.

Özeti; Trump çılgını bizi uğraştıracak, Çin ile ticaret konusunda Kuşak/Yol Projeleri önem kazandı, Rusya geçişi de sakat, sizin de Rusya korkunuz var, destek lazım, kritik hammaddeler, petrol, gaz var… Daha ne olsun? Eeee, ne duruyoruz? Helva yapalım…

Biz size parasal destek sağlayacağız, projeleri gerçekleştirelim, birbirimize kol kanat gerelim.

Tamam mı? Tamam… Win win… Kazan-kazan… Ammaaa… Ufak bir problem var… Vereceğimiz 12 milyar Euro’luk fonun hayata geçmesi için Avrupa Birliği oybirliği ile karar alıyor. Ama siz üyelerimizden birisini tanımıyorsunuz, diplomatik iş birliğiniz yok. Bunu halledelim ki onlardan veto yemeyin.

Kim bu ortak, bizim Güney Kıbrıs dediğimiz AB’nin resmi üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti…

Bunun üzerine ne mi oldu? Kazakistan öncülüğünde Özbekistan ve Türkmenistan Kıbrıs Cumhuriyeti’ne büyükelçi atamalarını yaptı. Muhtemelen Kırgızistan ve Tacikistan büyükelçileri de yolda…

Büyükelçi atamak resmi tanımayı, dolayısıyla bizim Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tanımamayı getiriyor. 540 ve 551 sayılı BM Güvenlik Konseyi kabul etmek, kınama ve tanımamayı teyit edince geriye sorun kalmadı. Böylece AB ile Orta Asya ülkeleri arasında stratejik iş birliği başlamış oldu.

Özet ve yalın gerçek bu ama hepsi bu değil.

Öncelikle yanıtını bilmediğimiz bir soru var. AB zirvesi öncesi ve sırasında Türkiye’nin gelişmelerden haberi yok muydu?

Olmaz olur mu? Bu işler gizli saklı yapılmıyor ki. Türkiye bu ülkelerin Kıbrıs konusuna yaklaşımlarını elbette biliyor.

2022 yılında Kırgızistan’da gerçekleşen Türk Devletleri İş Birliği Teşkilatı toplantısına KKTC gözlemci statüsü ile davet edilmiş ama 2023 yılındaki Astana/Kazakistan toplantısına davet edilmemişti.

Yani Kazakistan’ın bu konudaki soğuk ve uzak duruşu zaten belliydi. Ne yapıldı bu konuda? Azerbaycan, resmen KKTC’i tanımıyor ama Bakü’de KKTC temsilciliğine izin veriyor. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de, ADA Üniversitesi’nde düzenlenen, 44 ülkeden 80’den fazla uzmanın katıldığı “Yeni Dünya Düzenine Doğru” başlıklı uluslararası forumda; Annan Planı’na KKTC’nin “evet” dediğini, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ise karşı çıktığını hatırlatarak, “Sonrasında ne oldu? Kıbrıs Rum Kesimi AB’ye üye kabul edildi. Bu adil mi? Bu çifte standartlara açık örnektir. KKTC’li kardeşlerimiz emin olsun ki, ülkelerinin bağımsız bir devlet olarak uluslararası toplum tarafından tanınması için her zaman yanlarında olacağız” şeklindeki açıklaması net duruşlarının göstergesi.

Türkiye bence gelişmeleri biliyordu ama çok önem vermedi. Önceliği Suriye olduğu için, Kıbrıs konusunda da zaten göstermelik hareket ettiği ve statükoyu korumak dışında bir amacı olmadığı için olsa gerek…

Orta Asya politikamız ise uzun yıllardır hatalı, eksik ve tutarsız.

Özal döneminde 250 milyon dolar kredi vermeye başladık ama kredilerin önemli bir kısmı ile gıda alındı ve sonunda kanalizasyona gitti. Diğerlerinin önemli bir kısmı, geri dönüşü olmayan bina yatırımlarına, hatta ithal ürünlere harcandı.

Bizim Türki Cumhuriyetlerden sorumlu devlet bakanlarımız vardı, bir zamanlar. Ahad Andican vardı mesela. Kendisi, Andicanlı, Özbek asıllı ama Kerimov’a muhalif olduğu için Özbekistan’a girişi yasaktı. Komando Ayvaz vardı hatırlar mısınız? Ayvaz Gökdemir.

Azerbaycan’a gidemezdi, bugünkü Devlet Başkanı İlham Aliyev’in babası, dönemin lideri Haydar Aliyev’e suikast girişiminden dolayı… İslam Kerimov, FETÖ belasını ilk gören, ülkeden hepsini ülkesi dışına atan, Özbek kökenli Enver Altaylı’yı da kovan kişidir. Ama sırfı bunları yaptı diye Özbekistan’a karşı yıllarca soğuk durduk.

Çok uzun yıllar Rusya’nın hegemonyasında yaşayan Orta Asya Cumhuriyetleri ve Azerbaycan, SSCB dağıldıktan sonra Türkiye’den destek beklediler ve belli ölçüde aldılar da. Ama bizimkilerin “büyük abi” tavrını hiçbir zaman benimsemediler ve karşı çıktılar. Bu tavır oldukça birlik olmaz.

Anlayacağınız, Orta Asya politikamız iflas durumunda. AB üyeliği de bir sonraki buz devri sonrasına kalmıştı. Yani Afrika ve Orta Doğu bataklığına saplanıp kaldık. Bunun arkasında yeni Osmanlı hülyası var ama nafile.

Dış politika, güzel sözler, niyet beyanlarıyla yürümüyor. Ülke çıkarları esastır. Rusya ve Çin arasında kalmış coğrafyanın önceliği güvenliktir. Güvenliği kim sağlayacaksa iş birliği oraya yönelir. Siyasal İslam ihraç etmeye çalışmak, Orta Asya politikamızın en büyük yanlışıdır.

Bu yazıyı bir gelecek kaygısı ile bitirelim.

“Projelerin başarılı bir şekilde uygulanmasının ön koşulunu Güney Kafkasya’da barış ve istikrar”dır. AB-Orta Asya Devletleri zirvesinin sonuç bildirgesinde yer alan bu yaklaşım, üzerinde önemle durulması gereken bir konudur.

.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir